26 Temmuz 2020 Pazar

YOĞUN VAKİTLERİN KIYMETİ

Bilmiyorum fark ettiniz mi? İnsan en yoğun olduğu dönemlerde, zamanı daha verimli kullanıyor. Daha çok dizi izleyip daha çok aylaklık ettiğiniz dönemlere şöyle bir bakın.  Genellikle o günler,  en verimsiz günleriniz olmuştur. Planladığınız bir çok şeyi yapmamış hatta düzenli yaptığınız eylemleri de askıya almışsınızdır.  İş, okul ve ev hayatınız ne kadar yoğun olursa zaman o kadar kıymetli hale geliyor. “Hiçbir şeye yapmaya zamanım yok” demeden işleri düzene koyabiliyorsunuz.

Katıldığım atölyelerde, bebekleri olduktan sonra yer alan çok fazla insan var. Annelerin bu kadar çok yazı yazmak istemelerini, bir hocamız “Bebekler, annelerinin uydurduğu masallardan hoşlandıkları için anneler de “Benim bebeğimin hoşuna gidiyorsa diğer çocukların da hoşuna gidecektir. O halde neden yazmayayım?”  düşüncesiyle başlıyorlar” diyerek açıklamıştı. Evet, bir sebep bu olabilir.

Benim gözlemlediğimse, bir çocuk insanın tüm vaktini dolduruyor. Bu yoğunluksa insanı, vaktini düzenli kullanmaya itiyor. Bu koşturmacada daha çok şeyi daha kısa zamana sığdırmaya başaran, planlı yaşamaya başlayan bir güruh ortaya çıkıyor.

Bizler de şu tatil döneminde, kendimize bir alan açabilir ve aklımızdaki fikirlerin hayat bulması için çabalayabiliriz. Bu sebeple herkese,  güzel işlerle dolu yoğun bir hayat diliyorum J

 

 

 


23 Temmuz 2020 Perşembe

GİDERKEN BANA BİR ŞEYLER SÖYLE

"İnsanların yolu iki şeye, aşka ve ölüme mutlaka düşer” yazıyor arka kapakta. Okuduğunuz anda düşünmeye başlıyorsunuz ve bu tüm kitap boyunca da devam ediyor.

 Kitap boyunca bir de soru soruyor Mustafa Ulusoy. İnsanın içinde kalan, düşündüren ve cevap bekleyen bir soru. “Ben hiç var olmasaydım bu dünyada, ne değişirdi?” Bu soru kitapta ölmek üzere olan bir kızın ağzından dökülüyor ve kitap boyunca size eşlik ediyor. Kitabın sonunda Dr. Mavi ve Beyaz ile birlikte sorunun cevabına da ulaşıyorsunuz.

“İnsanın temel acıları üçlemesi” adı altında bir serinin ikinci kitabı. Serinin ilk kitabı “Aynalar Koridorunda Aşk”. Tahmin ettiğiniz gibi aşk acılarını konu alıyor. İkinci kitabı “Giderken Bana Bir Şeyler Söyle” ise ölümü anlatıyor. 

Psikolog olan yazarımız acıları hastaların dilinden aktarıyor bizlere. Her hasta bir renk ile isimlendirilmiş. Doktor Mavi, hastalar kahverengi, yeşil ve diğerleri. Bu isimlendirme bile çok dikkat çekici.  

Bu yüzden özellikle sevdiklerini kaybedenlere, kaybetme korkusu ve kaygı bozukluğu yaşayanlara bu kitabı tavsiye ederim. Okudukça insanın acılarına, kaygılarına ve korkularına bir merhem oluyor adeta. Kitabı kapattığınızda ölüm size eskisi kadar ürkütücü gelmiyor. Sıkı sıkıya bağlandığınız hayatınız için endişeleriniz yavaşça kayboluyor ve rahatlıyorsunuz.

Yolumuz mutlaka ölüme düştüğüne göre, bu kitaba bir göz atın bence :)

19 Temmuz 2020 Pazar

KADINLAR ORMANI

 “Evlilik yüzüğümü parmağımdan çıkarmazsam kuşlar cıvıldamayı keseceklermiş" dedi. Rüyasında karanlıkta ayakta duruyormuş, bir portakal ağacının dallarında da papağanlar, kanaryalar ve kırlangıçlar varmış. Hepsinin gagaları açıkmış ama sesleri çıkmıyormuş çünkü hepsi boyunlarını geriye atmış,  gökyüzüne bakıyorlarmış.

Demirci annemin elindeki yüzüğü keskin bir eğe ile kesti. Sadece  bir saniye sürdü.

Demirci annemin Meksika'nın ötücü kuşlarını kurtardığından habersizdi.

Meksika kırsalında bir ormanlık bir dağ düşünün, doğan her çocuğun erkek olduğu söyleniyor. Gerçek ise daha üzücü. Kız çocukları da doğuyor fakat uyuşturucu kartellerinin kaçırmasından korktukları için anneler, kızları olduğunu dillendiremiyorlar. Gerçekten çok ilgi çekiciydi. Kaçırılmasınlar diye erkek gibi giydirilen, dişleri siyaha boyanıp, çirkinleştirilen ve çukurlarda saklanan kızlar ve onları korumaya çalışan anneler ve anneannelerin öyküsü… Bir dağın başından iş aramak için giden ve hiç geri dönmeyen erkekler ve arkalarında kalan kadınlar ve kızları… İşte kadınlar ormanı.

Bu kitabı sevgili Tuğba Coşkuner’ in tavsiyesi  ile tanıdım. Kitap beni çok etkiledi. Yazarın cümleleri ve akıcı anlatımı sayesinde de Kadınlar Ormanı’nı kısa sürede bitirdim.

Akreplere, yılanlara, tarım ilaçlarına ve uyuşturucu kartellerine karşı savaşan kadınların hikayesini okumanız tavsiye olunur efendim.❤






7 Temmuz 2020 Salı

ZAMANA EMANET


  Zihnim darmadağındı son günlerde. Tek tek kaybediyordum anılarımı.Her kaybolan hatıranın yerindeki boşluklar, boğuyordu beni. Biraz nefes almak için başımı kaldırdığımda gördüm. Eski saatin arkasında neyin gizlendiğini. Annemin gülüşüydü bu. Onu aldım. Ben de gülümsedim ve ceketimin cebine atıverdim.

  Karıştırmaya başlayınca babamın başımı okşayan elini, kardeşimin hediye ettiği küpenin tekini ve dedemin eski kurmalı saatini de orada buldum. Baktım bu sadece bir başlangıç. Saati aldım. Ters çevirdim. İçine elimi daldırdım. Önce bir ıslaklık geldi parmaklarıma. Meğer bu yaşıma kadar düşen gözyaşlarım da buradaymış.  Sonra neşeli anlarımda gözlerimde beliren parıltılar bulaştı avuçlarıma. Cebime onları da katıverdim.

  Yolun daha başında bu kadar şeyi yanıma almak düşündürüyordu beni.  Daha yolum uzundu ve pek çok şeyle karşılaşabilirdim. Her birini yanıma alırsam, nasıl taşırdım ki? Tüm bunlar beynimden geçerken elime dokunan şey yüzünden düşüncelerim bölünüverdi.  Bir de baktım küçüklüğümde kullandığım boya kalemlerim ve bacasından dumanı tüten minik evim.  Birden yüreğim sıcacık oldu. Çünkü dağların ardından doğan güneşim de buradaydı. Onları burada bırakamazdım ya! Onları da oldu aldım yanıma.

  Biraz daha karıştırınca önce nenemin yaptığı ekmeğin kokusu burnuma doldu. Sonra bin bir koku yükseldi saatin içinden.  Denizin, kokladığım çiçeklerin, yağmurdan sonra toprağın, ormandan geçerken çamların, nemli çamaşırların ve bozulan turşuların, içinden kedi fırlayan çöplerin kokuları da sarıverdi etrafımı. Burada kokladığım tüm kokular vardı. Hepsini aldım yanıma. Ceplerim de iyice ağırlaşmaya başladı. İyi ki üzerimde büyük cepli bir ceket vardı.

Sonra elime yapışan lekeleri fark ettim. Dikkatlice baktığımda bu lekelerin benim parmak izlerim olduğunu gördüm. Ellerim nelere dokunmuşsa ve nelere iz bırakmışsam hepsi bu lekelerdeydi işte. Onları da cebime koyacaktım ki taşıyamayacağım kadar ağırlaştı ceketim. Meğer ne kadar çok yere değivermiş ellerim.

Düşündüm taşındım ve yükümü paylaşmaya karar verdim. Dedemin saatini çıkarıp cebimden yelkovana ve akrebe göz attım. İkisi de gönüllü gibi görünüyordu. Yükümü paylaşmak için ceplerimi boşalttım. Her birini onlara verdim. 

Zihnimde ki karmaşa sona ererken; anılarımı zamana işte böyle emanet ettim.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...