28 Şubat 2016 Pazar

Yastık Adam Seçkisi

"Tam üç yolun birleştiği bir yere, üç tane çelik kafes konulmuş. Bu kafeslerin ikisinde birer suçlu bulunuyormuş.Bir kafes ise boşmuş. Kafeslerin üzerinde, içinde bulunan kişilerin suçlarının yazılı olduğu bir tabela asılıymış. Bir tabelada "Çocuklarını vahşice öldüren bir anne " yazıyormuş. Yıllardır o kafesin içinde yaşayan kadın iyice yaşlanmış.Dünyadan elini ayağını çekmiş gibi bir hali de varmış. Diğer kafesin üzerinde "Annesini öldürdü" yazıyormuş. Kafesin içinde bir adam bulunuyormuş. O da kadından pek farklı değilmiş. Yaşlanmaya yüz tutan vücudunu pek hareket ettirmiyormuş.

Bir gün boş kafese yeni bir suçlu getirilmiş. Dövülmüş,hırpalanmış ve zavallı bir haldeymiş. Kafesin kapısı kapanmış ve üzerine suçunun yazılı olduğu tabela asılmış.  Yoldan geçen herkes o tabelayı okuyup adamın yüzüne tükürmeye başlamış.Annesini öldüren katil de yeni suçlunun kafesine yaklaşıp "senin kadar iğrenç birini daha önce görmedim" demiş. Yeni suçlu merakla sormuş"Kafesin üzerinde ne yazıyor? Benim suçum ne?" Katil başını sallayarak uzaklaşmış. Evlatlarını öldüren kadın yavaş hareketlerle yeni suçlunun kafesine yaklaşabildiği kadar yaklaşıp "Keşke geberip gitseydin bu nefesi bile hak etmiyorsun" demiş ve nefretle yüzüne bakmış. "Sen söyle ne yazıyor o tabelada? suçum ne benim?" diye ona da sormuş yeni suçlu. Kadın cevap vermeden eski yerine yönelmiş.Adam her gelene yalvararak sormaya başlamış. "Suçum ne benim? Lütfen bayım siz söyleyin, Lütfen biriniz söylesin" Kimse cevap vermemiş. Sadece kötü bakışlar atıp kafeslerden uzaklaşmışlar. 

Uzaklardan görünen bir atlı elindeki baltasıyla hızla yaklaşmaya başlamış. Yeni suçlunun hakkında idam kararı çıkmış. Atlı ise idamı gerçekleştirecek olan cellatmış. İdamlık mahkum bu defa, cellata yalvarmaya başlamış. "Öldürmeden önce lütfen söyle ne benim suçum?" Cellat hiç bir şey söylemeden adamı öldürmüş ve tekrar atına atlayıp gitmiş."


Bu hikayeyi "Yastık Adam" adındaki tiyatroya gittiğimde dinlemiştim.Çok da etkilenmiştim. Hala ne zaman aklıma gelse  "o adamın suçu ne olabilir ki?" diye düşünürüm. Bir suç da yakıştıramadım adama. Hikaye yarım kaldığı için sanırım bu kadar etkilendim.Harika bir anlatımın da etkisi var tabi ki. 

Şimdii size sorayım sizce ne olabilir bu adamın suçu ?

25 Şubat 2016 Perşembe

Karışık Kafalar ve Diğerleri

Ne o da mı beni sevsin? O arkadaşımın da en sevdiği ben olmalıyım? Hani Nirvana' da gibi. .Aaa o da mı her derdini bana anlatıp rahatlamalı?

  Yapmaa. Çok zor bu bilmiyor musun? En çok sevilen olmak için çok çabalamak gerektiğini kendinden bir çok fedakarlık yapıp, ne diyecekler düşüncesiyle yaşamak zorunda kalacağını bilmiyor musun? Bal gibi biliyorsun da niye bu çırpınış o halde.

Dünyanın yükünü çekerken bir de gönül yükü çekmek eğlendiriyor seni galiba. Ben pek zevk almıyorum bu durumdan bilesin. Zor herkesin en birincisi olmak. Bir dostun düşman kadar kahrı var demişler. Herkesle dost olursan sen nasıl iyi olacaksın! Adam akıllı düşün de bırak bu işleri. 

Sana başka bir şey demiyorum. 






21 Şubat 2016 Pazar

Reply 1988

Çokk güzel bir dizi izledim. Sizinle de hemen paylaşayım :) Kore dizilerini takip edenler bilirler de ben takip etmeyenler için söyleyeyim. Bu dizi  Reply 1997 ve 1994'den sonra çekildi. Yani dizinin 3. sezonu sayılır. Tema aynı ama oyuncular ve dönemler değişiyor.

Reply 1988'de  Kore'nin 80'lerin de  geçen olayları anlatmakla başlıyor. Küçük, samimi bir mahalle ve bu mahallede yaşayan komşuların hayatlarını konu alıyor.Bu semtte yaşayan 5 samimi arkadaş ise dizinin odak noktası. 4 erkek 1 kızdan oluşan bu arkadaş grubunda kızımız bu erkeklerden biri ile evleniyor.Daha ilk bölümden gruptan biriyle evlendiğini anlıyorsunuz.Fakat dizinin sonuna kadar hangisiyle evlendiğini anlamıyorsunuz. Kafanız karışıyor şu mu bu mu diye. Bu da diziyi izlettiriyor :)


Gelelim benim yorumuma;

Başta da belirttim ya çok güzeldi. Bizim kültürümüze çok yakın oldukları için "aa onlarda da mı bu varmış" diye birçok yerde şaşırdım.Bu durum diziye daha da ısınmama sebep  oldu.Mesela bizim 80'lerde ki siyasi olaylar,protestolar o yıllara damgasını vurmuştu.Bilirsiniz. Kore'de de o dönemlerde bu tür karışıklıklar olmuş.Bunu bilmiyordum.

Komşuluk ilişkilerine gelince harikaydı. Sıkıntılı zamanlarında birbirlerine destek oluyorlar. Eğlenilecek zamanda birlikte eğleniyorlardı.Anneler evin önünde akşama yemeklik fasulye kırarken laflıyorlardı. Ne kadar tanıdık değil mi ? Hani bizde annen çorba yapar komşuya götürürsün, komşudan sana bir şeyler gelir. İşte o durumu da diziye de konu etmişler. Çok da hoş olmuş.İzlerseniz o sahnelerde yüzünüzde tebessüm oluşacaktır eminim.

Başrol kızımız ve ablasının sürekli kavga etmesi de çok eğlenceliydi. Kız kavgalarını bilirsiniz saç çekmeler filan beter bir durumdur. İzlemesi zevkli ama öyle bir kavganın içinde olmak istemezdim tabi ki :)

Arkadaşlık ilişkileri çok güzeldi. Yani çocukluktan başlayıp uzayıp giden dostlukları öyle hoş anlatılmıştı ki.  Hesapsız, kırmadan, ince düşünürken eğlenmeyi biliyorlardı. Gıpta ettiğim yerler çok oldu. Çok da eğlendim ilişkilerini izlerken.


Özetlersem hep bizden bir şeyler bulduğum bir diziydi. Bu yüzden unutulmazlarım arasına girecek eminim. Arada döndürüp döndürüp de izlerim muhtemelen.İzleyin, tavsiyemdir hemde gönülden :)


Bu arada kızın evlendiği kişiyi son bölüme kadar tahmin edemedim. Sonunda iyi ki bu çocukla evlendi diye mutlu da oldum. Böyle gizemli sonları seviyorum. 


Dizinin müzikleri de harikaydı şuraya şunu  bırakıp gideyim :)


Ah bir de bu vardı :)) 

 









16 Şubat 2016 Salı

Unutulan Hayaller

"Bir varmış bir yokmuş. Eski zamanlarda çok büyük bir ormanda bir tilki  yaşarmış.Bu tilkinin de çok sevdiği bir kurbağa arkadaşı varmış..." diye başlardı hikayelerim.Tatil için ailecek yollara düştüğümüzde, bit kadar arabada kardeşimle yapacak iş bulamayınca en son ona hikaye anlatmaya başlardım. Küçüktük o zamanlar. Hepimizin vakti birbirine uyardı.Tatile ailecek birlikte çıkılırdı.Kardeşim kucağıma uzanır sadece hikayeyi dinlerdi. Benim beynimde tilkiler,kamburlu fareler, kör kaplumbağalar cirit atarken hikayelerde ağzımdan dökülüverirdi. Çok da eğlenceli şeyler çıkardı ortaya.O zamanlar başladı bu hikaye türetme merakı sonra daha değişik alanlara dağıldı gitti.

Üniversitede ödevler için mecburiyetten hikayeler yazıp, şarkılar uydururken de bu eğlencemin çok yararını gördüm. Baktım bu işten zevkte alıyorum -Dünya da en çok satış yapan kitaplardan birinin bir çocuk kitabı olması da beni hayrete düşürmüştü- Derken derken karar vermiştim bir çocuk kitabı yazacaktım.Belki birde çocuklar için şarkılar yazardım. Neden olmasındı? Kitabım için karakterlerimi bile bulmuştum.Sonra ne  oldu? Raflarda kitabımı görmediğinize göre durum anlaşılıyordur sanırım. Hayat telaşı,  sınavlardı derken unuttum gitti. Bu hayal  günlük koşuşturmacalarım arasında kayboldu zihnimden. 

Geçen izlediğim bir dizide başrol, uzun çabalar harcayıp  bir kitap  yazıyordu. Bu kurguyu izlerken yıllar önce zihnimin derinliklerine ittiğim hayal gün yüzüne çıkıverdi."Ne oldu da unuttum bu isteğimi? Bu kadar mı önemsizmiş benim için?" diye düşündüm.Düşündüm de üzüldüm sonra.

Şimdilerde ise hiç bir şey için geç kalmadığıma karar verdim. Unuttuğum hayalimi gerçekleştirmek için tekrar uğraşmak istiyorum. Kardeşime anlattığım hikayelerimi bir çok çocuğun dinlemesi ne hoş olur demi ama. Belki siz bile alır elinize şöyle bakarsınız. "Aaa bu Bilirsin'in kitabı mı?" filan dersiniz. Bende mutlu olurum vesselam :)


13 Şubat 2016 Cumartesi

Ne Zaman Anladım?

Dost, sayılı insana verilen güzel bir hitap. İnsan ömrü boyunca kaç kişiye "dostum" diyebilir?  Dost olmak için kaç yıl biriktirmek gerekir? 12 yılda kazanılan dostlukla, 4 yılda elde edilen dostluk nasıl bir anda aynı seviyeye gelir? Bilmiyorum bu soruların cevabını.

Oturup kaç dostum var filan diye saymadım açıkçası. Arada sınıflandırmalar yaptığım  olmadı mı? Oldu. Hani derler ya "Dost vardır ilaç gibi gerektiğinde ararsın, dost vardır ekmek gibi her gün ararsın" diye, bu söz hep doğru gelmiştir bana. Bu yüzden "Bu dostum en birinci, şu bir tık altta ama can yine de" gibi düşünceler zamanında aklımdan geçmedi değil.  Çocukluktan mı insanın doğasından mıdır nedir.Bilemedim şimdi.

Dost dediğim her insandan kazık yedim diyenlerden de değilim ben. Böyle acı tecrübeler yaşamadım sayılır. Bir kaç dostumla her gün konuşurken-sanki bir önceki gün konuşmamışız gibi-  bir kaçıyla arada bir uzun uzun muhabbet edebiliyorum. Sanki araya aylar girmemiş, bir kaç gün önce görüşmüşüz gibi.

Şimdi gecenin bir yarısı,dost kelimesine sığdırdığım tüm canları düşünüp hüzünlendiğime göre yaşlanıyorum galiba. Hep bir arada olmaya alıştığım insanları uzun zaman göremeyince böyle oluyormuş demek. Şehirler yollar düşerken aklıma, o yolları şehirleri güzelleştirenlerin değer verdiğim insanlar olduğunu biraz geç fark ettim. O şehirleri terk ettikten sonra mesela.. Yine de bir telefon kadar uzağımda olup derdimle dertlenebilecek, mutluluğumla benimle birlikte havalara uçacak bu güzelim insanları  kalbimde biriktiren Allah'a çok şükür tabi..


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...